Ülkeyi son yirmi yıldır yöneten mevcut hükümetin ilk on yıllık döneminde başarılı bir ekonomi yönetimi izlendiği görüşü neredeyse herkes tarafından kabul görüyordu.

 

Türkiye'nin bu dönemde sağladığı gelişimin ve iyi gidişin başka sebeplerden kaynaklanmış olabileceğini dile getirecek olsanız, muhalifler dahil herkesten gelen sert itirazlarla karşılaşıyordunuz.

 

Bir psikolog düşünün. Reklamlarında veya hastalarla yaptığı ön görüşmelerde şöyle bir ifade kullanıyor olsun.

 

"Terapide % 90 başarı !"

 

"Bizimle terapi yapan her on kişiden dokuzu, bir aylık terapi sonrası, kendilerini daha iyi hissediyor."

 

Reklamda kullandığı bu ifadeyi destekleyecek müşteri kayıtlarına da sahip olsun. Bu durumda bu psikoloğun terapisi % 90 etkilidir veya % 90 başarı oranına sahiptir diyebilir miyiz ?

 

Büyük çoğunluk, kanıtlarla desteklenen bir iddia var ortada diyecektir.

 

Diyelim ki, hiç terapi almayan benzer sayıda ve özellikte bir hasta grubu için bir çalışma gerçekleştirdik. Hastaların % 95'i, sorun yaşadıkları dönem üzerinden geçen bir aylık bir süre sonunda daha iyi hissettiklerini beyan ettiler.

 

Bu durumda, reklamı yapan psikoloğun gerçek başarı oranının % 90 olduğuna inanmaya devam eder misiniz ?

 

Cum hoc ergo propter hoc, eşzamanlılık yanılgısı olarak dilimize çevirebileceğimiz bir düşünsel yanılgı.

 

Kısaca, aynı anda gerçekleşen ve aralarında nedensellik bağı bulunmayan olayların, birbiriyle ilintili olarak algılanması şeklinde açıklanabilir.

 

Geldiğimiz noktadan geriye dönüp bakanlar halen mevcut yönetimin ilk on yıllık döneminin ekonomik anlamda bir başarı hikayesi olduğunu savunuyor. Peki şimdi neden işler tersine döndü dediğinizde; değiştiler, kadrolarını kaybettiler vs açıklama getiriyorlar.

 

Bu düşünsel yanılgının adı ise Ex post facto fallacy. Geçmiş olayları sürekli yeniden yorumlayıp, gerçekte nedensellik ilişkisi bulunmayan ardışık veya eşzamanlı olayları ilintili olarak yorumlama yanılgısı. Hindsight bias'in safsata hali.

 

Yönetimde değişen bir şey yok aslında. Zihniyet ve yönetim aynı.

 

Değişen başarı ile gerçek nedensellik ilişkisi bulunan sebepler. Dünyadaki ekonomik konjonktür, dijitalleşme, internetin yaygınlaşması, geçmişten gelen iyi eğitilmiş insan kaynağının sağladığı verimlilik artışı, pozitif beklentiler vb.

 

 

Değişen, kötü yönetimin olumsuz etkilerini ilk on yılda bertaraf eden asıl sebeplerin bir kısmının tersine dönmüş, bir kısmının ise doyuma ulaşmış olması. Kötü yönetimin gecikmeli yansıyan sonuçlarının artık ötelenememesi.

 

Pazar, 23 Ekim 2022 13:44

REKLAM SPEKÜLASYON MANİPÜLASYON

Yazan

 

 

Reklamların önemli bir kısmı ürünle ilgili değer algısı spekülasyonudur.

 

Spekülasyon : Yeterli dayanağı ve kanıtı olmayan bir fikri aktaran mesaj.

 

Bazı reklamlar ise manipülasyondur.

 

Manipülasyon : Başkalarının algılarını, fikirlerini ve davranışlarını, kişiye hissettirmeden, çeşitli taktiklerle, aldatma yoluyla değiştirme amaçlı aksiyon.

 

 

 

 

 

 

 

 

Epistemik kopuş günlerinde yaşıyoruz.

 

Her neden sorusuna verdiğiniz cevaba, "O neden öyle peki?" sorusuyla karşılık veren çocuğunun sonu gelmez neden sorularından pes edip, "Ben öyle diyorum, ondan..." cevabı vermemiş kimse var mıdır acaba ?

 

"Nasıl?" ile birlikte "Neden?" sorusu öğrenme ve anlamlandırma faaliyetlerinde kritik bir öneme haiz.

 

Karar, yargı ve inançlarımız için iyi sebeplere sahip olabilmek, ancak neden sorusu ile ulaşılacak bir gerekçelendirme ile mümkün.

 

Çocukların ardışık neden sorgulamaları benzeri; sebep arayışımızda her neden sorusunun başka bir neden sorusuna yol açması problemine verilen isim "Epistemik Regresyon Problemi (Epistemic Regress Problem).

 

Şüpheciler bu problemin dayandığı mantıktan hareketle, sebeplerimizden hiç bir zaman emin olamayacağımızı savunurlar.

 

Diğerleri ise üç grupta çözüm önerisi getirirler.

 

1. Temelcilik (Foundationalism): Ardışık neden sorularını sorduğumuz bir kaç seviye sonunda, gerekçelendirmeye ihtiyaç duymadığımız temel bir inanca ulaşırız.

 

2. Döngüselcilik (Coherentism):  Gerekçelendirme doğrusal değildir. Karmaşık bir ağ yapısında olan inaçlarımız doğru bir şekilde ilişkilendirilip tutarlı bir şekilde bağlandığında gerekçelendirme gerçekleşir.

 

3. Sonsuzculuk (Infinitism): Neden sorgulamasının herhangi bir sonu yoktur. Gerekçelendirme denilen şey zaten böyle bir şeydir.

 

 

Epistemolojik kooop, koop, kop...

 

Perşembe, 06 Ekim 2022 08:12

EPISTEMOCRACY

Yazan

 

 

Birbiriyle çelişen farklı açıklamaları ve kullanımları olan bir kavram epistemokrasi.

 

Bilgeliğin hükmünden, dağdaki çobanla benim oyum muhabbetine kadar farklı bağlamlarda yorumlanması söz konusu.

 

Benim yorumum, ütopyam;

 

"Kararlarında aklı ve nesnel bilgiyi esas alan yöneticilerin ve kurumların devlet gücünü kullandığı ütopik yönetim sistemi"

 

Teknokrasiye benzetenler olabilir. Farkı, yönetim erkini elinde tutan karar alıcıların teknokrat olması gerekmemesi. Teknokrat olmasalar dahi, aklı ve bilimi merkeze alan karar alıcıların gücü kullandığı sistem.

 

Bu yönetim sistemi, insanların büyük çoğunluğunun aklı ve bilimi kendi hayatlarında merkeze alması ile gerçekleşebileceğinden, bir ütopya.

 

O gün gelene kadar; heteredoks yaklaşım, epistemolojik bir kopuş, nöröekonomi vs devam.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Peter Drucker'ın "Kültür stratejiyi kahvaltı olarak yer" ifadesini paylaşıyor birileri.

 

Diğerleri inanan ekiplerin her daim ikna olanlara üstün geleceğinden bahsediyor.

 

Realitede haklılar. Ülkemizde ve dünyada, tarihte ve günümüzde, her ölçekte insan topluluklarında gördük ve görüyoruz örneklerini.

 

Sorgulama, hikayede anlatılan kimliği satın al, sürüye dahil ol ve rahat et demek istiyorlar.

 

Lider ve yöneticilere ise, hikayende anlatacağın kimliğe odaklan ve insanları bu hikayeye inandırmaya çalış; hikayenin ne olduğunun çok önemi yok mesajı verilmeye çalışılıyor.

 

Bir üçüncü yol var aslında. Rasyonel hikaye, yani stratejik kültür. Sorgulayanların dahi itiraz edemeyeceği.

 

İsteyen inansın, isteyen ikna olsun...

 

Eleştirel düşünme üzerine harcadığım onca mesai sonrası ulaştığım yargının özeti;

 

1.   Toplumun ortalama %20'si eleştirel düşünebilme becerisi kazanabilir.

2.   Bu % 20'nin % 90'ı da bir zorlama olmaz ise bu beceriyi kazanmak ve kullanmak istemez.

3.   Bu durumda toplumun veya daha küçük ölçekteki grupların (kurumsal/sosyal) olumlu yönde değişimi için başka bir yöntem gerekir.

4.   Toplumun büyük çoğunluğu kendilerine biçtikleri kimlikler çerçevesinde otomatik karar ve yargılara varır.

5.   Kimlik denilen şey kültürün bir sonucudur.

6.   O halde akla ve bilime ters düşmeyen değerleri içeren bir kültür empoze ederek, insanların sorgulamadan da, otomatik olarak akıl ve bilime paralel yargı ve kararlara varması sağlanabilir.

7.   Kültür stratejiyi kahvaltı olarak yer paylaşımının ve 'Rasyonel hikaye, stratejik kültür' yargısının arka plan detay açıklaması budur.

 

 

 

 

Perşembe, 06 Ekim 2022 08:08

UZUN YAŞAMANIN SIRRI

Yazan

 

 

İnsan vücudunun olağanüstü mekanizmasına hayran olmamak mümkün değil. Sık duyduğumuz bir ifade bu. Peki gerçekten de o kadar mükemmel bir yapı mı acaba ?

 

Hayatı uzatmak ve yaşam kalitemizi artırmak için milyarlarca dolarlık araştırma ve yatırım söz konusu.

 

Sağlıklı bir 10 yıl daha vereceğini garanti eden bir çözüm bulunsa, bu çözüm için insanlar servetlerinin önemli bir kısmını ödemeye razı olurlar sanırım.

 

Mükemmel vücudumuz günlük yenilenme ve tamir süreci için günün üçte birine ihtiyaç duyuyor.

 

Ortalama 80 yıl ile sınırlı hayatımızın yaklaşık 26-27 yılını uyuyarak geçiriyoruz.

 

Vücudumuzun günlük yenilenme ve tamir sürecindeki verimi iki katına çıkarabilsek, yani 8 saat yerine 4 saatte bu işi halledebilsek, yaşamı yaklaşık 13 yıl uzatmış oluruz.

 

Tıpta ve sağlıklı yaşam konusunda sağlanan büyük gelişmelerle karşılaştırıldığında, bu alanın boş kalmış olması garip.

 

Vücudumuzun mükemmeliği konusuna geri dönecek olursak; enerji üretimi, yenileme materyallerinin temini ve atıklardan kurtulma süreci de pek mükemmel durmuyor.

 

Günde üç defa bir sürü şey yiyip, içip; bunları enerji ve gerekli materyallere dönüştürüp, ortaya çıkan atıklardan kurtulmak için bir sürü zaman, efor ve kaynak harcıyoruz.

 

Burada da gelişim alanları da olabilir mi acaba ?

 

Uyku konusunda büyük bir pazar söz konusu gibi geliyor bana.

 

Yasal ve yasal olmayan, uyarıcı, uyku giderici/geciktirici pazarı var.

 

Kahve, çay, kola, guarana, red bull, yeşil çay pazarı yasal taraf.

 

Amfetamin benzeri yasaklı maddeler pazarı yasal olmayan pazar.

 

İnsanlar uyanık kalmak veya uykudan kaçınmak için zaten milyarlar harcıyor.

 

İnsanların daha az uyuması kapitalist sistemin de işine gelir. İnsanların çalışacak ve para harcayacak daha fazla zamanı olması, sistemin arzulayacağı bir durum.

 

Peki neden bir gelişim olmamış bugüne kadar sorusunun cevabı teknik olabilir. Yapamadıkları için büyük ihtimal.

 

Gen terapisi bu konuda da umut vadedebilir. Genlere yapılacak bir müdahale ile daha az uyuyarak yenilenen ve kendini tamir eden yeni bir nesil ilginç olur.

 

Görsel : White Wolf, the Chippewa Indian Chief, also known as Kaa-be-naag-wii-wlss, sometimes called by his Anglo name of John Smith.

 

 

 

 

 

 

İnsan aklının garipliğinin sınırı yok sanırım.

 

Bir tarafta, rasyonelite anlamında absürd olmakla birlikte, 'E madem onlar öyle düşünüyor ve istiyorlar...olabilir..' diyebileceğiniz gariplikler.

 

Diğer tarafta, tercih veya istekle dahi açıklamakta zorlanacağınız gariplikler.

 

Örneğin, neden olimpik sporlar arasında 3 adım atlama diye bir dal var ?

 

Uzun atlama tamam. Yüksek atlama okey. Sırıkla atlamaya da eyvallah. Neden 3 adım ?

 

Neden 2 adım veya 4 adım değil ? 5 ya da 10 adım atlama neden olmamış ?

 

Dereyi geçerken en verimli geçişi sağlayacak teknik mi acaba 3 adım ?

 

Ya da savaş alanında kılıç veya mızrakla gerçekleştirilen bir saldırı taktiğinde kullanımı olabilir mi 3 adım atlamanın ?

 

Veya bazı şeyleri sorgulamadan doğru kabul edip, üzerine bir şeyler inşa etmenin sonucu mu acaba ?

 

Antik olimpiyatlara ilişkin tarihi metinlerde 15 metrelik uzun atlama mesafelerinden bahsedildiğini gören spor tarihçileri, bunun ancak 3 adım ile mümkün olduğunu düşünmüşler. Böylece modern olimpiyatlarda 3 adım atlama diye bir dal icat edilmiş benim anladığım.

 

Sosyal medyada dile getirilen aforizmalara veya avcı sohbetlerinde anlatılan av hikayelerine benzer; tarihte birisinin olimpiyat oyunlarına ilişkin üfürdüğü hikayeyi baz almanın bir sonucu gibi görünüyor 3 adım atlama spor dalı.

 

En azından ben daha tutarlı bir açıklama getiremedim yaptığım araştırmalar sonucunda.

 

Delinin biri bir kuyuya taş atmış, yüzlercesi 3 adım atlama yapmış, milyonlarcası da neden 3 diye sormadan seyretmiş.

 

Akıl yürütmede görüşünüzü hangi bağlam üzerine inşa ettiğiniz önemli. Sorgulamadığınız bağlam sebebiyle, etkili akıl yürütme süreciniz dahi garip sonuçlar verebilir.

 

Yani, yanlış bağlam üzerine akıl yürüterek doğru sonuç almayı beklemek, tekeden süt çıkarmayı ummak gibi bir şey olsa gerek.

 

 

 

 

 

Pazartesi, 26 Eylül 2022 11:42

İŞ GÜCÜ, DEĞER ÜCRET İLİŞKİSİ

Yazan

 

 

Suyun değeri ve fiyatı hakkında sosyal medyada yapılan bir paylaşım konusunda görüşümü bir önceki kısa kısa makalemde paylaşmıştım. 

 

Bu paylaşım konu üzerine biraz daha kafa yormama sebep oldu.

 

Değer algısını manipule/speküle etmenin dışında, bir şeyin arzını ve talebini kontrol ederek fiyatını manipüle/speküle edebilirsiniz.

 

Örneğin arzı farklı yöntemlerle kısıtlayarak veya talebi suni yollardan artırarak fiyatı değerin çok üzerine çıkarabilirsiniz.

 

Borsalarda bu manada çok sayıda farklı manipülasyon/ spekülasyon örneği görebiliriz. Hisse senetlerinin değerinin çok altında veya üzerinde fiyatlanmaları söz konusudur örneğin.

 

Suyun havaalanında değerinin 10-20 katı fiyatlanması arz tarafının kontrolü ile sağlanır. Vergi mükellefiyetiniz ve gezerek satış yapma izniniz olsa dahi; çantanızda getirdiğiniz suları havaalanında gezerek satmanıza izin vermezler.

 

"Dışarıdan yiyecek ve içecek getirmek yasaktır" ibaresini hepimiz biliriz. Müşterinin algıladığı değere göre ödemeye razı olacağı fiyatın üzerinde fiyat ile satış yapabilmek için geliştirilmiş bir yöntemdir.

 

Gelelim asıl konuya. Talep ve arz konusu, iş gücü piyasasında ücretlerin oluşması sürecinde de benzer bir etkiye sahiptir.

 

Arz ve talebe bağlı olarak ücretler bazen değerin üzerinde, bazen de altında belirlenebilir.

 

İş ile ilgili değeri belirleyen, kişinin değeri ve pozisyonun katma değeridir.

 

Ücret ise, arz ve talebe bağlı olarak bu değere eklenen veya değerden çıkarılan tutar ile oluşur.

 

2 dolarlık bir kişi, 1 dolarlık katma değeri olan bir pozisyonda toplam 3 dolar değer yaratırken; arz ve talep durumuna bağlı 5 dolar veya 2 dolar olarak ücretlendirilebilir,.

 

4 dolarlık bir kişi, 6 dolarlık katma değeri olan bir pozisyonda toplam 10 dolarlık bir değer yaratırken; arz ve talep sebebiyle 7 dolar veya 11 dolar olarak ücretlendirilebilir

 

Örneğin, genel anlamda yazılım alanında son dönemde değerin üzerinde bir ücret oluşumu söz konusu. (Linkedin'de her iki taraftan yapılan serzeniş/savunma paylaşımlarından arzın talebe göre düşük kaldığı izlenimime dayanarak. Talebin ve ücretin artışına bağlı, yeni gelen insan kaynağı kalitesinin arttığına ilişkin de bir gözlemim var.)

 

Lafın özü, ücretinizi artırmanın yolu, katma değeri yüksek ve arz talep dengesi arz lehine avantaj sağlayacak alanlarda pozisyon aramak olmalı.

 

Diğer taraftan, ücretinizdeki değişim çoğunlukla değerinizdeki değişimden kaynaklanmaz. Ya da gerçek değeriniz çerçevesinde ücretlendirilmeye başladığınız anlamı taşımaz.

 

Değerinizi belirleyen şey kalitenizdir. Onu artırmak da sürekli gelişim ve eğitimden geçer.

 

Not : Ücreti sağlanan toplam haklar olarak değerlendirmek gerek.